29 Şubat 2008 Cuma

Mersin denince akla gelen ilk şeylerden biridir CEZERYE

Cezerye, özellikle Mersin bölgesinde yaygın tatlı türü. Havuç, toz şeker, ceviz ve hindistan cevizinden yapılır. Adını, Arapça'da havuç anlamına gelen (Cezer = جزر) kelimesinden alır. Rendelenen havuç önce haşlanır haşlandıktan sonra şekerle kavrulur. İçine hindistan cevizi , yer fıstığı yada ceviz koyularak servis yapılır.

ev yapımı kolay cezerye



malzemeleri:

2 orta boy havuc

1 su bardagi toz seker
1 su bardagi su
1 cay bardagi ceviz( dövülmüs )veya antep fıstığı

2 paket bisküvi

biraz hindistancevizi

kürdan

yapilisi:
havuclari rendele 1bardak suyu sekeri ekle ve 10 dakika kadar kaynat.kaynadiktan sonra icine bisküvileri kir ve eline yapismiyacak sekilde olacak.cevizinide koy ve yugur.ceviz büyüklügünde yuvarla sonra hindistan cevizini bua üzerine kürdan batir ve servis yap.afiyet olsun

***işte mersine yolu düşenlerin cezeryenin o harika tadına bakabilecekleri ve dönüşte hediye olarak sevdiklerine götürebilecekleri yerler....


SADULLAH CEVİZ


Havucun; bal,karanfil ve kuruyemişlerle buluştuğu zengin karışım Cezerye.. Yapısında A1,B1,B2 E gibi vitaminlerin yanısıra sayısız minerallerin de bulunduğu zengin bileşim; vucutta çeşitli yararların yanısıra afrodizyak etkiler de göstermektedir

DONDURMACI HALİL

Dondurmacı Halil için özel olarak yetiştirilmiş Havuçların Cezerye haline gelişi, havuçların itina ile ayıklanıp yıkanması ile başlar. Daha sonra uygun ısıda ve sürede haşlanarak marmelat haline getirilen havuçlar, çok özel bir baharat karışımı ile o nefis DONDURMACI HALİL CEZERYESİ tadına vardıktan sonra. Özenle seçilmiş ceviz, fıstık, fındık taneleri ile harmanlanarak uygun ortamında dinlendirilmeye bırakılmakta daha sonra afiyetle tüketmeniz için hijyen koşullarda çeşitli sunumlarda tüketiminize sunulmaktadır. Cezeryelerimiz 0 kolestorol değerindedir. Üretimi tamamen doğal yöntemlerle organik olarak yapılan havuç ve özel baharat karışımı ile adeta doğal bir ilaç olup birçok hastalığa iyi geldiği ve enerji kaynağı olduğu bilinmektedi.







HASAN YOZGAT
HAYDAR USTA

ŞEKERCİ AKİF


ağzınız hep tatlı olsun.sevgiyle kalın!...

28 Şubat 2008 Perşembe

MERSİN YÖRESİNDEN;

TOPALAK YEMEĞİ VE DÖVME PİLAVI

TOPALAK YEMEĞİ

malzemeler

yarım kilo ince bulgur
1 bardak irmik
1 bardak un
1 yemek kaşığı salça
bir kilo kemikli et
yarım kilo nohut
sıvı yağ
2 adet soğan
tuz
kimyon
kuru nane

hazırlanışı

bulgurumuzu genişçe bir kaba alıp su ile ıslatıyoruz. irmik un ve salçasını ardından tuz ve kimyonunu ekleyip iyice özleşinceye kadar yoğuruyoruz. hamur kıvamına gelen karışımı fıdık büyüklüğünde koparıyor ve iki elimizin avuçları arasında yuvarlayarak bilye şeklini veriyoruz.

bu arada kemikli etlerimizi nohutla birlikte pişiriyoruz.

ayrı bi tencereye yemeklik doğradığımız soğanlarımızı alıp bi miktar yağ ile soteliyoruz.hafif pembeleşince salçasını ekliyoruz.ardından haşladığımız et suyu ve nohut karışımını kemikler hariç ekliyoruz.kemikler üzerindeki etleri minik parçacıklar halinde ilave ediyoruz.içine bilye şeklini vediğimiz hamur parçacıklarını ekliyor tuz ve kuru nanesini de ekleyip pişmeye bırakıyoruz.

DÖVME PİLAVI




malzemeler

yarım kilo dövme

(mersin yöresinde dövme deniyor ama diğer bölgelerde yarma da deniliyor)

su

tuz

tereyağı

pişmiş nohut


hazırlanışı

dövmeleri tencereye alıyor içine üzerini iki parmak geçecek şekilde su ekliyor ve pişiriyoruz.pişen dövmeye nohut ve tuzunu ekliyoruz.tereyağını eritip dövmeyle birlikte karıştırıyoruz.biraz demlendikten sonra afiyetle yiyoruz.

***bugün yapmış olduğum bu yemekleri sizlerle paylaşmak istedim umarım seversiniz...

AFİYET OLSUN.



27 Şubat 2008 Çarşamba

TANTUNİ VE LAVAŞ EKMEĞİ




tantuni malzemeler

300 gr kuşbaşı et
sıvı yağ
2 adet domates
1 adet sogan
maydanoz
sumak
kırmızı biber
tuz


lavaş malzemeler

3 su bardağı un
1 tatlı kaşığı yaş maya
tuz
ılık su


tantuninin hazırlanması


etlerimizi tavaya alıp suyunu çekinceye kadar kavuruyoruz. sonra bi miktar sıvı yağ ilave ediyoruz.tuz ve kırmızı biberle tatlandırıyoruz.domates , maydanoz ve soğanlarımızı doğrayıp hazır ediyoruz. doğranmış soğanları sumak ekliyoruz.


lavaşın hazırlanması


derince bir kabın içide maya ve ılık suyu karıştırdıktan sonra bu karışıma tuz ve unu ilave ediyoruz.hamur haline gelen karışımı mayalanması için yarım saat bekletiyoruz.mayalanan hamurlardan küçük bezeler koparıp merdane ile ince bir şekilde açıyoruz.teflon tavada arkalı önlü pişiriyoruz.


***hazırlanan lavaşın arasına pişirmiş olduğumuz etleri, domates ,maydanoz ve soğanları koyup rulo şeklinde kapatıyoruz.veeee
afiyetle yiyoruz. yanında ayran yada şalgam için!pişman olmazsınız :))


İşte mersinde tantuni yiyebileceginiz adresler:


1)YAPRAK

2)ÖZKAN

3)GÖKSEL

4)SABİT USTA

5)DENİZHAN 2

6)MEMOŞ


YAPRAK

Dana budundan tantuni

İşletmecisi Hüseyin Yaprak. Yaprak'ta tantuni dananın but bölümünden hazırlanıyor. Yaprak şeklinde ince ince doğranan yağsız et, ortası çukur tepside sıvı yağda kavruluyor. Maydanoz, nane, domates ve soğan karışımı salatayla dürüm yapılıyor. Hüseyin Bey, Mersin'in tantuni ile, tantuninin de Yaprak ismiyle anıldığını söylüyor. Ona göre tantuni 200 yıllık bir maziye sahip. Yaprak'ta tantuninin fiyatı 1 milyon 750 bin ile 2 milyon 250 bin lira arasında değişiyor. Her gün saat 07.00-20.00 arasında hizmet veriyor. Adres: Çankaya Mah. Silifke Cad. No: 4 Tel: (324) 231 39 88


ÖZKAN

Tantuniyi marka yaptı

Çekirdekten yetişme tantuni ustası Hacı Özkan, tantuniyi tescil ettirerek marka oldu. Kebapçılar, Pastacılar ve Tatlıcı Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı da olan Hacı Özkan, iki ayrı şubede hizmet veriyor. Özkan-1'de tantuni kuyruk yağlı ve yağsız biftek şeklinde hazırlanıyor. Lavaş, somun ve pide ekmeğiyle servis ediliyor. Tantuninin Mersin'e ait olduğunu ve sonsuza dek öyle kalmasını sağlayacaklarını belirten Hacı Özkan, restoranlarının ünü zedelenmesin diye markasını tescil ettirmiş. Dürüm tantuni fiyatı 2 milyon lira. Adres: Camişerif Mah. Cemalpaşa Cad. No: 81. Tel: (324) 231 50 62


GÖKSEL

Ünlülerin adresi

25 yıldır Hasan Palamut tarafından işletilen Göksel-1 Tantuni, kente gelen birçok ünlü sanatçının ziyaret ettiği adres. Cem Yılmaz, Mahsun Kırmızıgül, Cem Özer, Emine Ün, Emre Kınay, Seda Sayan, Ebru Gündeş, Kahtalı Mıçı, Alişan, Haluk Bilginer, Zuhal Olcay ve Bora Gencer müdavimleri arasında. Dışarıya paket servisi var. Göksel de adının başkaları tarafından kullanılmaması için Türk Patent Enstitüsü'nden marka tescili yaptırmış. Biftek tantuni yağsız yemek isteyen müşteriler için yaratılmış. Normal dürüm tantuni 1 milyon 750 bin lira. Biftek tantuni 2 milyon lira. Adres: İhsaniye Mah. Eski Oto Garajı bitişiği No: 50. Tel: (324) 336 52 48


SABİT USTA

Tavuk etinden tantuni yaptı

Sahibi 66 yaşındaki Sabit Yağcı. Uzun yıllar sürdürdüğü mesleğini yeğenine devretmesine rağmen, lezzetten ödün verilmemesi için her gün işyerine gelip, isim ve kalitesinin korunması için çalışıyor. Özellikle milletvekillerine tantuni göndermesi ile ünlü olan Sabit Yağcı, 21 yıldır bu işi yapıyor. Birçok kente paket servisi var. Tantunide kullanılan ete çok dikkat ediliyor. Tantuni ve biftek tantuninin yanı sıra tavuk tantuni de var. Tavuğun göğüs etinden yapılıyor. Dürüm tantuni 2 milyon lira. Adres: Pirireis Mah. 1116 Sok. No: 13 Tel: (324) 325 46 18



DENİZHAN-2

Yazlıkçıların tantunicisi

Mezitli Beldesi'ndeki yazlıkçıların gözdesi olan Denizhan-2 Tantuni ve Biftek Salonu'nun sahibi Sedat Varma, 15 yıldır aynı yerde işini sürdürüyor. Sedat Bey, tantuninin Mersin'de özellikle Suriye ve Hatay kökenli Araplar tarafından yapıldığını ve bir Arap yemeği olduğunu söylüyor. Denizhan 2'de tantuni süt danasından ve bifteklik etten yapılıyor. Evlere paket servisi var. Dürüm 2 milyon lira. Adres: Menderes Mah. Denizhan-2 Sitesi, Tel: (324) 358 83 36

MEMOŞ

Yurtdışına bile servisi var

Memoş Tantuni, yurtiçine ve yurtdışına paket servisi yapıyor. Sahipleri Mersin'de 40 yıllık baba mesleği tantuniciliği devam ettiren Mehmet Can Yelkenaç ile ağabeyi Cengiz Yelkenaç. Her gün 05.00-17.00 arası açık. Adana, Ankara, İstanbul, İzmir ve Kayseri'den sipariş alıyorlar. Yurtdışında ise Almanya, Fransa, Hollanda, İsveç ve KKTC'ye tantuniyi şoklayıp gönderiyorlar. Alternatif fastfood olan tantuni, dananın but bölümünden ya da etin en yoğun olduğu yerlerinden yapılıyor. Lavaş tantuni 2 milyon, açık 1 milyon 750 bin lira. Adres: Turgutreis Mah. Silifke Cad. Müftü Köprüsü mevkii. Tel: (324) 231 97 02

24 Şubat 2008 Pazar

Kızkalesi

Korikos sahil kalesinin 200 m. açığındaki küçük adacık üzerindeki kaleye "Kızkalesi" denir. Büyük bölümü ayakta olan Kızkalesi'nin kuzey ve güney uçları sekiz kuleyle korunmuştur. Kalenin dış çevre uzunluğu 192 m.dir. Kızkalesi ile sahildeki kale denizden bir yolla bağlanmış, denizden gelecek saldırılara karşı önlem alınmıştı.Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından 1448 yılında onarılan Kızkalesi bugün İçel turizminin sembolü haline gelmiştir.

Kızkalesi Efsanesi

Korikos'ta yaşayan Krallardan biri, bir kız çocuğu olsun diye gece gündüz Tanrıya yakarmaktadır. Sonunda dileği yerine gelir ve kız büyüdükçe güzelliği ve yardımseverliği ile herkesin sevgisini kazanır.
Günlerden bir gün kente bir falcı gelir. Kral onu saraya çağırtır, kızının geleceğini öğrenmek ister. Falcı prensesin eline bakınca irkilir ama bir şey söylemez. Kral zorlayınca "Kralım" der, Kızınızı bir yılan sokacak. Bu yazgıyı hiçbir şey bozamıyacak der ve siz dahi engel olamıyacaksınız deyip oradan ayrılır. Kral, kıza birşey söylemez ama düşüncelere dalar. Sonunda kıyıya yakın üçük bir adacık üzerinde, ak taşlardan bir kale yaptırmaya karar vererek kaliyi yaptırır ve kızını buraya kapatır. Olan biteni bilmediğinden kızı üzülmekte, günden güne eriyip gitmektedir. Günün birinde saraydan kaleye gönderilen bir üzüm sepetinin içinden çıkan bir yılan kızı sokar ve öldürür.




Astım - Dilek Mağarası:

Cennet çöküğünün 300 m güneybatısındadır. İçine helezonik demir bir merdivenle inilir. Birbirine bağlantılı, toplam uzunluğu 200 metreyi bulan galeriler çok ilginç şekilli dev sarkıt vedikitlerle süslüdür. İçi ışıklandırılmış olup, mağaranın astımlılara iyi geldiğine inanıldığı ve içinde dilek tutulduğu için Astım - Dilek Mağarası denmiştir. Mağarada sıcaklık ortalaması 15 derece santigrat olup, nem oranı yazın %85, kışın %95'e ulaşır.Cennet ve Cehennem çökükleri ile Astım - Dilek Mağarası çevresindeki ağaç ve çalı dallarına burayı ziyarete gelenler dilek dileyip bez parçası bağlarlar

cennet-cehennem :)

Cehennem Çukuru:

Cennet çöküğünün 75 m kuzeyindeki Cehennem çukuru da Cennet çöküğü gibi oluşmuştur. Ağız çember çapları 50 m ve 75 m, derinliği 128 metredir. Kenarları içbükey olduğu için içerisine inmek mümkün olmamaktadır.
Mitolojiye göre Zeus, alevler kusan yüz başlı ejderha Typhon'u buradaki bir kavgada yendikten sonra, onu Etna Yanardağı'nın altına sonsuza dek kapatmadan önce bir süre Cehennem çukurunda hapsetmiştir.




Cennet Çöküğü:

Bir yeraltı deresinin yolaçtığı kimyasal erozyonla tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş büyük bir çukurdur. Elips biçimindeki ağız kısmı çapları 250 m ve 110 m olup derinliği 70 metredir. Çökük tabanının güney ucunda 200 m uzunluğunda ve en derin noktası 135 m olan büyük bir mağara girişi ve bu mağaranın ağzında küçük bir kilise vardır.


Kilisenin giriş kapısı üzerindeki 4 satırlık kitabede, bu kilisenin V.yy'da Paulus adında dindar bir kişi tarafından Meryem Ana'ya ithafen yaptırılmış olduğu yazılmaktadır.


Cennet çöküğünün içine her biri oldukça geniş 452 basamaklı taş bir merdivenle inilir. Kiliseye 300. basamakta varılır. Kiliseden sonraki mağaranın bitim noktasında mitolojik bir yeraltı deresinin sesi duyulur.






ST. PAUL KİLİSESİ (ESKİ CAMİ)

Romen stilinde inşa edilmiş olup kalın ve yüksek duvarları dar, derin pencereleri,büyük ve kalın sütunları ile dikkat çekicidir. Bu kilise M.S. 1415 yılında Ramazanoğlu Ahmet Bey tarafından onarılarak camiye çevrilmiştir. Günümüzde ise Müslümanlarca ibadet edilmekte Hıristiyanlarca da ziyaret edilmektedir.


ST.PAUL KUYUSU


Tarsus'ta doğmuş olan St. Paul'un yaşadığı sanılan evin avlusunda bulunmaktadır. Halk arasında Roma döneminden kalma kuyu suyunun şifalı olduğuna inanılır. Günümüzde turistlerin yoğun ilgisini çeken bu kuyu suyunun kutsal olduğuna inanılmaktadır.

ST. PAUL ANIT MÜZESİ

Tarsus'ta 1850 yılında yaptırılan kilise, genişce bir bahçe içerisinde duvarları kesme taş ile kaplı, kare planlı kargir bir yapıdır. Üstü kiremit çatıyla kaplıdır. Binanın bahçesine kuzeyde bulunan üçgen alınlıklı taş bit kapıdan girilmektedir. Binanın kuzey doğu köşesinde çatı boyunu aşmayan dört yuvarlak sütunlu çan kulesi bulunmaktadır.

Eski Hamam (Şahmeran Hamamı)

Yeni Vakıf İşhanı’nın yanında, Kızılmurat Mh.’de yer almaktadır.Romalılardan kalma bir hamam temeli üzerine Ramazanoğulları tarafından yapıldığı söylenir. Roma döneminden kalan hamam Altından Geçme’nin uzantısı, Eski Hamam’ın olduğu yere kadar uzanır. Kapının yanındaki kitabede H. 1290, M. 1873 yılında onarım gördüğü yazılıdır. Mahmut paşa Vakfı olarak bilinir. Restore edilerek halkımızın hizmetine sunulmuştur. Efsanevi Yılanlar Padişahı Şahmeran’ın burada kesildiğire ve kanının bu hamamın duvarlarına sıçradığına inanıldığından "Şahmeran Hamamı" da denir. Plan şeması dört eyvanlı tipe giren Eski Hamam, yapılan değişikliklerle eski durumunu kaybetmiş, sıcaklık ve havlet kısımlarından oluşmuştur.Halk arasında şahmeran olarak bilinen yapı, . Hamam, kuzey güney arkasında olup, dikdörtgen plan ihtiva etmektedir. Duvarları moloz taştan inşa edilen yapı genel olarak Türk hamamı özelliklerin göstermektedir. Soyunma yeri, ılıklık, sıcaklık ve külhan bölümünün üzeri kubbe ile örtülüdür.Ayrıca 10 ahşap loca ve ortada sonradan betonla çevrilmiş bir havuz vardır.

ŞAHMERAN EFSANESİ



Günümüzden binlerce yıl önce, bugünkü Tarsus kenti civarlarında yedi kat yerin dibindeki mağaralarda yaşayan yılanlar varmış. Meran adı verilen bu yılanlar, çok akıllı ve iyi yüreklilermiş. Arkadaşlığa, dostluğa, sevgiye büyük önem vererek, barış içinde mutlu bir hayat sürerlermiş. Meranların başında Şahmeran denilen eceleri varmış. Genç ve güzel bir kadın olan Şahmeran hiç yaşlanmaz, öldüğü zamanda ruhu kızının vücuduna geçermiş.
Geçmişten günümüze kadar gelen bu efsaneye göre Şahmeran'la karşılaşan kişi Camsab'dır. Yoksul bir ailenin oğlu olan Camsab, evinin geçimini arkadaşları ile odun satarak sağlamaktadır. Bir gün arkadaşları ile birlikte bir kuyu dolusu bal bulan Camsab, arkadaşlarının açgözlülüğü yüzünden kuyunun içindeki bal bitince kuyuda bırakılır. Terk edilen genç cebindeki çakıyı kullanarak burada gördüğü bir deliği genişletir ve daha büyük bir yere geçer. Uyandığında etrafının yılan ve ejderhalarla dolu olduğunu görür. O sırada yarı insan yarı yılan olan Şahmeran yanına gelir ve konuşurlar. Camsab kendisine yapılan ihaneti anlatır. Camsab'ın anlattıklarını dinleyen Şahmeran onu kuyudan çıkaracağını söyler. Fakat gençten ömrü boyunca asla yerini söylemeyeceğine dair söz alan Şahmeran ona yeterli miktarda dünyalık vererek genci kuyudan çıkarır.
Köyüne dönen Camsab, ülkesinin hasta hükümdarının iyileşebilmesi için Şahmeran'ın etinin önerildiğini duyar ve ses çıkarmaz. Bir gün arkadaşları ile sohbet ederken Şahmeran'ı gördüğünü ağzından kaçırır. Arkadaşları tarafından bu olay padişaha ulaştırılır. Padişah Camsab'ı huzuruna çağırarak Şahmeran'ın yerini göstermesini ister. Fakat Camsab bir türlü Şahmeran'ın yerini söylemez. Kendisine altınlar ve vezirlik ünvanı verileceğini duyan Camsab Şahmeran'ın yerini vezire gösterir. Vezir bazı sihirli kelimeleri söyleyerek Şahmeran'ı altın bir tepsi içinde kuyunun dışına çıkarır. Vezir'in adamları Şahmeran'ı öldürür ve onun etini hükümdara yedirirler, hükümdar sağlığına kavuşur. Efsane, Şahmeran'ın insanoğluna olan sadakati ve iyi niyetine karşılık gördüğü ihaneti anlatır.

Bir rivayete görede yılanlar hala Şahmeran'ı yaşıyor
biliyorlarmış.


Makam-ı Şerif Camii ve Daniyal Peygamber Kabri

Bu cami’nin içinde Daniyal Peygamberin makamının bulunmasından dolayı Makam-ı Şerif Camii olarak da anılmaktadır. Bulunduğu mahalleye ismini vermiş olan Makam Camii , bu gün müze binası olarak kullanılan Kubat Paşa Medresesi’nin 10-15 m kuzeybatısında yer alan ana mekanı dikdörtgen planlı, tonozlu ve kemerlidir. Makam-ı Şerif Camii merkezinde 1857 yılında yapılmıştır. Yeni bir bölüm de eklenmiştir Yeni yapıdan eski kısma üç kapı açılmakta ve üç basamakla ana makama inilmektedir. Burası basık bir kubbe ile örtülüdür. Mihrabı düz ve sadedir. Doğusunda Daniyal Peygamberin kabri yer almaktadır. Bu nedenle camiye "Makam Camii" adı verilmiştir. Daniyal Peygamber 2. Babil Kralı Nebukadnesar (İ.Ö. 605-562) zamanında yaşamış, Yahudileri Babil esaretinden ilmi ve kehanetleriyle kurtarmış bir peygamberdir.Rivayete göre Babil Kralı rüyasında İsrailoğullarından Gelecek bir erkek çocuğun kendi tahtını sarsacağını bildirmesi üzerine israiloğullarından doğan erkek çocukların öldürülmesini emretmiştir. Bu nedenle Daniyal Peygamber doğunca onu dağ başında bir mağaraya bırakmıştır. Mağarada bir erkek ve bir dişi aslan himayesinde büyüyen Daniyal, delikanlı olunca kavmi arasına karışmıştır. Bir kıtlık senesinde Tarsus’a davet edilen Daniyal Peygamber’in Tarsus’a gelmesiyle birlikte bolluk olmuş. Bu nedenle Daniyal Peygamber Babil’e geri gönderilmemiş, ölünce de Tarsus’ta şimdiki Makam Camiinin bulunduğu yere gömülmüştür. Hc.17. yılında Hz. Ömer devrinde Tarsus fethedilince, Daniyal Peygamberin mezarı açtırılmış burada büyük bir lahit içerisinde altın iplikle dokunmuş kumaşa sarılı ayet uzun boylu bir ceset görülmüştür. Başından geçen maceraların sembolü olarak parmağındaki yüzüğün taşına biri erkek olan iki aslanın arasında genç bir çocuk,dişi aslan onu yalıyor şeklinde işlenmiştir. Cesedin yahudiler tarafından çalınmaması için, Hz. Ömerin emri üzerine önceki yerine gayet derince defnettirilip üzerinden de Berdan Nehrinden gelen ufak bir çayın suyunu kabrin üzerinden geçecek şekilde akıtıp hiç kimsenin kabre el sürmeyeceği şeklinde emniyete alınmıştır. Nitekim caminin son tamiratı sırasında çok derinlerde caminin arka ve alt kısmında suyun giriş yerinde gayet kalın ve gayet muntazam mazgal demirleri çıkmıştır. Daniyal Peygamberin cesedi, bu mazgallardan geçen suyun çok aşağısındadır.

Kleopatra Kapısı

Kleopatra Kapısı, Tarsus’un girişindedir. Bizans Döneminde inşa edilen kent surlarının Dağ Kapısı, Adana Kapısı ve Deniz Kapısı bulunuyordu. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Tarsus’u anlatırken bu kapı için İskele kapısı ismini takmıştır.Kapının yapımında Horasan harcı kullanılmıştır. Kapının kenarı at nalı şeklinde ve yerden yüksekliği 6.17 m, derinliği ise 6.18 m. dir. Tarsus’un 18. Yüzyıl sonlarına kadar oldukça sağlam üç kapılı surları, 1835 yılında Mısırlı İbrahim Paşa tarafından yıktırılmış ve sadece iki ayak üzerinde tek kemerli deniz kapısı kalmıştır. Mısır’ın ünül kraliçesi Kleopatra’nın sevgilisi Romalı General Antonius ile Tarsus’da buluşmak üzere geldiklerinde, o zamanın limanı olan Gözlü Kule’de büyük bir törenle karşılanmışlar ve Deniz Kapısından şehre geldiği söylenir. Bu nedenle Deniz Kapısına Kleopatra Kapısı da denir.

Roma Yolu (Sağlıklı Köyü)


Sağlıklı Köyü Tarsus’a 15 km. uzaklıkta olup, köyün yukarı dağlık kısmında ana kaya üzerinde taş levhalarla döşeli Roma yolu vardır. Roma yolu yüksek bir yerde olup, buradan Tarsus ve civarı sahile kadar görülebilmektedir. Yolun genişliği yaklaşık üç metredir. 3 km. lik kısmı sağlam durumdadır. Yolun her iki tarafında bulunan korkuluk duvarı yol boyunca devam etmektedir. Yol güzergahı üzerinde Roma ve Bizans devirlerine ait mezarlar ve yolla ilgili yazılı onarım kitabeleri bulunmaktadır. Sözkonusu bu roma yolu üzerinde kemerli bir yapı vardır. Bu kapının zafer takı ve kilikya sınırlarının başlangıç yeri olduğu veya sınır kapısı olarak yapıldığı tahmin edilmektedir. Tek sıra kesme taştan yapılan kapının genişliği 8.80 m, yüksekliği ise 5.20 m.dir.

Ulu Cami (Cami-i Nur)

Cami-i Nur adıyla anılan ve bulunduğu semte de Cami-Nur ismini veren bu cami, Tarsus merkezinde yer alan Türk-İslam sanatının önde gelen eseridir.1579 yılında Ramazanoğullarından Piri Paşanın oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır.Selçuk-Osmanlı uslubunda tek şerefeli minaresi olan cami Sen Piyer Kilisesi kalıntılarının üstüne yapılmıştır. Yapıda tümüyle kesme taş kullanılmıştır. 47X13 m. boyutlarında dikdörtgen plana sahip caminin iç avlusuna 10 m. yüksekliğinde, 7.20 m. genişliğinde olup, doğu, kuzey ve batı bölümlerini kapsayan 14 mermer sütunun taşıdığı revak vardır.Avlu taş levhalarla kaplı olup, ortada (H.1323) tarihli onarım kitabesi bulunan bir şadırvanı mevcuttur. Camiye kuzey yönünden abidevi portalla girilir. Bu portal Memlük mimarı özelliklerini taşıyan siyah beyaz mermerlerle süslüdür. Son cemaat yeri, doğu- batı doğrultusunda 14 adet baklava dilimli sütunların taşıdığı orijinal kiremitlerle örtülü 16 kubbeden revaklı ve 5 kapılı avlu yer alır. Caminin iç mekan sütunları "İran Kemeri" adı verilen yarı sivri kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Caminin mimber, mihrap ve müezzin mahfili mermerden yapılmıştır.

Caminin doğu bölümünde ayrı mekanda Hazreti Şit ve Lokman peygamberlerin makamları ve Abbasi Halifesi olan ve Pozantı’da 833 (H.218) yılında ölen Me’mun’un kabri bulunmaktadır. Cami Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 01.11.1990 gün ve 696 sayılı kararı ile tescil edilmiştir

Mersin'de nerelere gitmeli?


Tarsus

Anadolu’nun en eski yerleşim birimlerinden biri olan Tarsus aynı zamanda Kilikya’nın başkentiydi. Eski çağlarda tarihi, kültürel ve ekonomik yönleriyle en önemli kentlerinden biridir. Gözlükule Höyüğü’nde yapılan kazılar, bu yörede ilk yerleşmenin Yeni Taş Çağı dönemiyle başladığını ortaya koymuştur. Tarsus’un ismi ve kuruluşu hakkında, mitolojilerde ve eski yazarların anlatımlarında çeşitli bilgiler bulunmaktadır.


Bir süre Asur egemenliğinde kalan yöre, daha sonra Perslerin, M.Ö. 333’te ise Büyük İskender’in yönetimine girmiştir. Büyük İskender, M.Ö. 333’da o yıl Gülek boğazından geçerek Tarsus düzlüğüne iner. Antik tarihçiler, İskender’in Tarsus’a geldiğinde, yorgun ve hasta olduğunu veya teri kurumadan Tarsus şelalesinin soğuk suyunda yıkanması ile hastalandığını, yazarlar. M.Ö. 66’da Kilikya bir Roma vilayeti olunca, Tarsus’da buranın merkezi durumuna getirilir. Tarsusda bulunan kitabelerde, buranın özgür bir kent olduğu yazılıdır. Tarsus, Roma döneminde Kilikya’nın en önemli ve en büyük limanı haline geldi. Tarsus’un denizle bağlantısını sağlayan, eski adıyla Kydnos olan Tarsus Çayıdır. Tarsus Çayıyla beslenen ve şimdi Karabucak Ormanı içerisinde kalan Rehgma Lagün gölü, çok sayıda geminin barındığı korunaklı doğal bir iç liman olarak hizmet vermekteydi.


Tarsus, Pavlus’tan başka, IV. yüzyılda yaşamış olan Diodoro adlı bir kilise büyüğünün şehridir. Diodoro 378 yılında Tarsus episkoposluğuna getirilir. O zamanki dini sapkınlıklarla mücadele etmiş olup yazdığı eserlerinden birçoğu günümüze kadar korunmuştur. 637’de Arapların işgaline uğramış, daha sonra Bizanslılar ve Araplar arasında sürekli el değiştirmiştir. 965’de Bizanslıların, 1082’de Selçukluların, 1097’de Haçlıların eline geçen Tarsus, 1516’da Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Antik yazar Strabon, birçok filozof, dil bilgini ve şairlerin Tarsus’da yaşadığını, onların kültür hayatına olan etkilerini, her konuda büyük bir gelişme içindeki Tarsus’un bir bilim ve üniversite kenti olduğunu yazmaktadır.

Müslüman Araplar ile Bizanslılar arasında bir uç kenti olan Tarsus, Antik Çağlarda olduğu gibi bu dönemde de ön plana çıkmış, İslam kültür ve sanatının önemli bir merkezi haline gelmiş, birçok İslam bilgini kente yerleşmişti.

Antik Tarsus bugün tipik Akdeniz mimari özelliklere sahip birçok evleriyle zengin yeni Tarsus’un 5-6 metre altındadır

Eshab-ı Kehf (Yedi Uyurlar Mağarası)

Tarsus’un kuzeybatısında 14 km. uzaklıkta Dedeler Köyündedir. Kuran-ı Kerim’de Kehf Suresinde sözü edilen bu mağara Müslüman ve Hristyanlarca kutsal sayılır. Mağaraya 15-20 merdivenle inilir.

Eshab-ı Kehf Mağarasına ait bir efsane halk arasında anlatılır; "Mitolojik tanrılara inanışın, gücünü kaybettiği dönemlerde, tek Tanrıya inandıkları için eziyet edilmekten kaçan Hristiyan dinine mensup Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Tebernuş ve Kefeştetayuş adında yedi genç, Putperestliğe dönmeyi kabul etmediklerinden Rum Hükümdar Dakyanus’un huzuruna çıkarılmışlar. Bu hükümdar, Putperestlik dinine bağlı kalmalarını, aksi takdirde kendilerini öldürteceğini söyleyerek birkaç günlük zaman vermiş. Köpekleri Kıtmir ile birlikte bu yedi genç ölümden kurtulmak için verilen süreden fayadalanarak kaçmışlar ve bu mağaraya sığınmışlar. Allah tarafından kendilerine 300 yıl süre bir uyku verilmiştir. İlk uyanan, yiyecek almak için kente gider ama, elinde bulunan zamanı geçmiş para yüzünden yakalanır. Yakalayan parayı nerede bulduğunu ve oraya götürülmesini ister. O da yalnız olmadığını yedi arkadaşıyla beraber mağarada kaldığını söyler. Onunla birlikte mağaraya geldiğinde yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey görmemiştir. Bu nedenle burası "Yedi Uyurlar Mağarası" diye de anılır.

Halk arasında ziyaret dağı olarak bilinen dağ, konik biçimi ve topoğrafik görünümü itibariyla doğal bir özellik arz eder. Mağara 300 m2 büyüklüğünde 10 m yüksekliğindedir. Mağaranın içinde 3 tünel mevcuttur. Eshab-ı Kehf Mağarasının yanına Osmanlı Padişahı Abdulaziz tarafından 1873 yılında bir mescit yaptırılmıştır.


Tarsus Şelalesi ve Roma Mezarları


Tarsus İlçe Merkezinin kuzeyinde Berdan (Kydnos) Çay’ı üzerindedir. Berdan nehrinin bu bölümünde nehir suyu 4-5 metrelik bir yükseklikten dökülerek şelale meydana getirmektedir. Romalılar döneminde şelalenin bulunduğu alan nekropol (mezarlık) olarak kullanılmıştır. Şelalenin bulunduğu alanda konalemera yapıya sahip kayalara oyularak yapılmış mezarlar nehrin akış yükseltisi altında ortaya çıkmasından sonra oldukça tahrip olmuş durumdadır.

Tarsus Museum

Çarşıbaşındaki Kilisenin 1102 yılında St. Paul Katedrali olarak yapıldığı söylenmektedir.Roma sitilinde kalın ve yüksek duvarları, iç kısmı geniş, dışa bakan tarafı dar, derin pencereleri ve kalın sütunları ile dikkat çekicidir. 1415 yılında Ramazanoğlu Ahmet Bey tarafından onarılarak camiye çevrilmiştir. . Bazı kaynaklarda Ortaçağın başlarına ait bir Ayasofya Kilisesinden söz edilir ve Papa’nın elçisi Mainz Piskoposu Konrad Von Wittelsbach’ın 6 Ocak 1198’de burada,Ruppenlerden l.Leon’u Ermeni Kralı olarak tanıdığı ve taç giydirmiş olduğu anlatılır.1704’de Tarsus’a gelen P.Lucas’da burada bir Grek ve bir Ermeni Kilisesinden söz ederek Ermeni kilisesinin Paulus’un kendisi tarafından inşaa edildiğini belirtir.1851 yılında Tarsus’a gelen V.Langlois de bu kiliseyi ziyaret etmiştir. Roma stilinde kalın ve yüksek duvarları,iç kısmı geniş,dışa bakan tarafı dar,derin pencereleri ve kalın sütunları dikkat çekicidir. Kilisenin bahçesine.batı yönde bulunan ve cephesi oldukça süslü bir kapıdan girilir.Yapı bu bahçe içerisinde yaklaşık 460 m2.lik bir alanı kapsamaktadır.Kesme taşlarla inşaa edilen yapının dış uzun cephelerinde kör kemerler bulunmaktadır.Batıdaki ana kapıdan girilen salonun genişliği 19.30 m.,uzunluğu 17.50 m.dir.Girişin sağında ve solunda birer yarım plaster sütun ve bu sütunların hizasında salonu üç sahına (nef) ayıran,ikişerli iki sıra halinde dört serbest sütun yer alır.Kuzey ve güney duvarlarda da yine yarım sütunlar bulunmaktadır.Aslında bu sütunlar gri renkli granit olup,antik çağ yapılarına ait olmaları muhtemeldir.Orta salonun genişliği 12.60 m.olup,üzeri tonozludur.Tavanın merkezine rastlayan bölümde,ortada Hz.İsa olmak üzere doğuda Yohannes ve Mattaios,batıda Marcos ve Lucas’ın freskleri bulunmaktadır.Yapının kuzey-batı köşesinde ise bir çan kulesi yer almaktadır.Yapı ve çevresi yıl içerisinde oldukça büyük bir restorasyon görmüş, çevre düzenlemesi ve istimlak ile düzenlenmiştir.

BU ŞEHRİ SEVİYORUM!

MERSİN

Doğu Akdeniz sahilinde, önemli bir liman kenti olan İçel , palmiye ağaçlarıyla gölgelenen yolları, şehir parkı, modern otelleri, yakınlarındaki tarihi kalıntıları ve sayısız kumsalları gezenlere her türlü olanağı sağlamaktadır. Diğer taraftan Mersin, tarihte, Tarsuslu Aziz Paul adı ile ve Mark Antuan'ın Kleopatra'ya evlenme hediyesi olarak Alanya ile Mersin arasındaki toprakları vermesi ile hatırlanır.

Mersin kıyılarının yaklaşık 108 km.lik bölümünü doğal kumsallar oluşturmaktadır. Bu plajlar kumsallarının ince ve temiz oluşu ve sualtı avcılığına uygun oluşundan dolayı tercih edilmektedir. Kulakköy, Taşucu, Susanoğlu, Kuruçay, Lamas, Yemişkumu, Kız Kalesi, Çeşmeli, Ören, Balıkova, İskele, Yenikaş, Ovacık, Büyük Ecelive Anamur Plajları bunlardan bazılarıdır.Tarih ve arkeoloji tutkunları; Neolitik Dönemden itibaren günümüze kadar kesintisiz iskanın yaşandığı Viranşehir (Pompeipolis), Roma Dönemi'nde inşa edilmiş bir Roma kentidir. Hıristiyanlık Dönemi'nde papalık olmuş 525'de depremle yıkılmıştır. Nekropol (mezarlık) tiyatro, hamam, su yolları, tapınak kalıntıları mevcuttur. Eski Cami, Osmanlı Dönemine ait (1870) önemli bir yapıdır. Çeşitli dönemlerde restorasyona tabi tutulmuştur. Roma Hamamı, ilginç mozaikleri ile büyük ziyaretçi kitlelerini ağırlamaktadır.