16 Şubat 2008 Cumartesi

Göreme


Peri bacalarının içinde yerleşim sürdüğü 2000 nüfuslu bir kasaba. Yörede Hıristiyanlık öncesi dönemden kalan mezar odalarını kayalar üzerinde görüyoruz. Göreme Açık Hava Müzesi'nde küçüklü büyüklü çok sayıda kilise ile keşiş yemekhaneleri, mezar odaları, kiler ve mahzen göreceğiz. Müze alanındaki manastırlarda VII. Yüzyıldan XII. Yüzyıla kadar kilise mimarisini izlemek mümkün. Düztabanlı beşik tonozlu, tek veya 3 apsisli, merkezi haç planlı mimariye göre yapılmış kiliselerin fresklerinde de yerel üslupları yansıtan resimleri izleyebilirsiniz.

Göreme Milli Parkı

Volkanik tüften oluşmuş ilgi çekici manzara yapısı içerisinde Bizans Kilise mimarisi ve dinsel sanat tarihinden önemli bir devri sergilemektedir. Bölgenin özelliklerinden burada yaşayanlar savaşların etkilerinden,merkezi idarenin otoritesinden uzak kalmayı başarabilmişlerdir.

Ana ulaşım yollarına uzaklığı ve engebeli bir alan olması ,gizlenmek isteyen veya dini inzivaya çekilenler için uygun korunma yeri olmuştur. Manastır hayatı 3. yüzyıl sonları ile 4. yüzyıl başlarında başlamış ve hızla yayılmıştır. Manastırlar, kiliseler, şapeller,yemekhaneler ve keşiş hücreleri ,depo ve şarap yapım yerleri bulunan mekanlar oyulmuş,duvar resimleri ile süslenmiştir.

Ayrıca saha içerisinde , Ürgüp ,Avcılar, Üçhisar, Çavuşini, Yeni Zelve yerleşimleri, Göreme yöresinin geçmişteki kültürüne uygun tarım ve köy hayatını yansıtan tarihi ve doğal bütünlüğü sağlayan sahaları teşkil eder.

Yukarıda anlatılan; Göreme'nin eşsiz jeomorfolojik oluşumu , estetik manzara yapısının görsel değeri ile tarihi ve etnolojik yapısı Milli Parkın kaynak zenginliğinin ana başlıkları sayılabilir.

Uçhisar


Avanos-Göreme yolu üzerinde, Avanos'a 7 km uzaklıktadır. Bölgenin en yüksek noktasında yer alan ve en eski yerleşimin ne zaman başladığı bilinmeyen Uçhisar, yerleşim birimi açısından Ortahisar’a ve Ihlara Bölgesi’ndeki Selime Kalesi’ne benzemektedir.
Uçhisar’ın kale olarak kullanımı Hititler döneminden başlıyor. Bizanslarda Arap akınlarından korunmak için kale olarak kullanmışlardır.

Uçhisar Kalesi’nin zirvesi aynı zamanda bölgenin panoramik seyir noktasıdır. Kale içerisinde bulunan çok sayıdaki odalar birbirine merdivenler, tüneller ve koridorlarla bağlanmıştır. Odaların girişlerinde ise -tıpkı yer altı yerleşimlerinde olduğu gibi-giriş/çıkışı kontrol altına almaya yarayan sürgü taşları bulunmaktadır. Çok katlı bir özelliğe sahip olan Kale’nin bazı mekanları bugün yer yer göçtüğünden dolayı tüm mekanlara ulaşmak ne yazık ki mümkün olamamaktadır.

Uçhisar’ın doğu, batı ve kuzeyinde yeralan bazı peribacaları Roma Dönemi’nde mezarlık amacıyla oyulmuştur. Girişleri genellikle batı yönüne bakan mezarların iç kısımlarında ölülerin yatırıldığı klineler bulunmaktadır. Gerek Kale’nin eteklerinde gerekse Kale’de çok az sayıda kaya oyma kiliseler tespit edilebilmiştir. Bunun nedeni belki de çok sayıda kilise ve manastıra sahip olan Göreme’nin Uçhisar’a yakın olmasındandır. Kale’nin zirvesindeki Bizans Dönemi’ne ait basit kaya mezarlar ise oldukça tahrip olduklarından ve soyulduklarınden pek özellik arzetmezler.

Uçhisar Kalesinde Ortahisar ve Ürgüp’teki (Bşahisar) gibi kalesi olan yerleşimlerle savunma amacıyla çevreye uzanan uzun tünellerden bahsedimektedir. Fakat bu tüneller yer yer güçlüklerinden dolayı bugün esrarını hala korumaktadır.

Kale ve çevresindeki peribacalarına ve yamaçlara mezarların dışında çok sayıda güvercinlikler de inşa edilmişti. Yeterli toprağa sahip olmayan Uçhisarlı çiftçilerin az topraklarına karşılık çok ürüne ihtiyaçları vardı. güvercin gübresinin tarımda verimi arttırdığını bilen Uçhisarlılar peribacalarının içlerine ya da vadi yamaçlarına güvercinlik inşa ederek bu sorunu çözmeye çalışmışlardır.

Ortahisar


Nevşehir-Ürgüp karayolu üzerinde, Ürgüp'e 6 km. uzaklıktadır. En belirgin yapısı Etiler zamanında oyulmuş, 1200 m rakımlı 86 m yükseklikteki Ortahisar Kalesi'dir. Kale hem stratejik hem de yerleşim amacıyla kullanılmıştır. Kalenin eteklerinde Kapadokya'nın karakteristik sivil mimari örnekleri bulunmaktadır. Ayrıca hemen hemen tüm vadilerin yamaçlarına oyulan kaya depolarında yörede yetişen patates ve elma, Akdeniz Bölgesi'nden getirilen portakal ve limon saklanmaktadır.
Ortahisar vadilerinde son derece ilginç manastır ve kiliseler bulunmaktadır. Bunlar Sarıca Kilise, Cambazlı Kilise, Tavşanlı Kilise, Balkan Deresi Kiliseleri, Hallaç Dere Manastırı’dır.

Ürgüp

Nevşehir’in 20 km doğusunda olan Ürgüp Kapadokya Bölgesinin önemli merkezlerindendir. Tarihsel süreç içerisinde çok sayıda isme sahip olmuştur. Bizans Döneminde Osiana (Assiana), Hagios Prokopios; Selçuklular Dönemi’nde Başhisar; Osmanlılar zamanında Burgut kalesi; Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren de Ürgüp adıyla anılmıştır.


Ürgüp ve civarındaki ilk yerleşim antik adı Tomissos olan Damsa Çayı’nın doğusundaki Avla Dağı etekleridir. İngiliz Arkeolog Ian Todd’un burada yaptığı yüzey araştırması sonucunda çok sayıda obsidiyenden ve sileksten Paleolitik Dönem’e ait aletler bulmuştur. Daha geç dönemlere ait en önemli kalıntılar ise Ürgüp kasaba ve köylerinde bulunan Roma Dönemi’ne ait kaya mezarlardır.


Bizans Döneminde de önemli bir dini merkez olan Ürgüp, köy, kasaba ve vadilerindeki kaya kiliselerin ve manastırların piskoposluk merkeziydi.

XI. yüzyılda Ürgüp, Selçuklular’ın önemli kentleri Konya’ya ve Niğde’ye açılan önemli bir kale konumundaydı. Bu döneme ait iki yapı kentin merkezindeki Altıkapılı ve Temenni Tepesi Türbeleri’dir. Bir anne ve iki kızına ait olan ve XIII. yüzyılda yaptırılan “Altı Kapılı Türbe”, altı cepheli, her cephesinde kemerli pencereli ve üstü açıktır. Ürgüp’ün Temenni Tepesi’nde bulunan iki türbeden birinin, 1268 yılında Vecihi Paşa tarafından yaptırılan ve halk arasında “Kılıçarslan Türbesi” olarak da anılan Selçuklu Sultanı IV. Rüknettin Kılıçarslan’a, diğerinin ise III. Alaaddin Keykubat’a ait olabileceği düşünülmektedir. Ancak araştırmacılara göre bu olasılıklar oldukça zayıftır.

Gülşehir

Nevşehir merkezi veya Avanos’dan asfalt bir yolla ulaşabilirsiniz, Kızılırmak'ın güney kenarında yeralan antik adı 'Zoropassos' olan Gülşehir'in eski adı ise 'Arapsun'dur. Damat İbrahim Paşa'nın Nevşehir'e yaptığı imari, bir başka Osmanlı Sadrazamı Karavezir Mehmet Seyyid Paşa da Gülşehir'e yapmış 30 haneli Gülşehir'i bir külliye ile donatmıştır. Külliye cami, medrese ve çesmeden oluşmaktadır. Açık Saray Ören Yeri Nevşehir-Gülşehir yolu üzerinde, Gülşehir'e 3 km uzaklıktaki Açık Saray Ören Yeri, tüf kayalar içine oyulmuş sayısız mekanları, Roma Dönemi kaya mezarları, 9. ve 10. yüzyıla tarihlenen kaya kiliseleri ile önemli bir piskoposluk merkeziydi. Halk arasında "Haci Bektas Veli Mescidi" olarak adlandırılan mekanın mihrabının günümüze kadar korunmuş bir İslami yapı olması açısından dikkat çekmektedir.Kareye yakın planlı mescidin batı kesiminde yüksekçe nişler yeralmaktadır. Bu ören yerinde bulunan mantar biçimindeki peribacalarının benzeri yoktur.

Aziz Jean Kilisesi


Gülşehir'in hemen girişinde yer alan ve iki katlı olan Aziz Jean Kilisesi'nin alt katında kilise, şarap mahzenleri, mezarlar, su kanalı ve görevlilere ait mekanlar, üst katında ise İncil'den alınmış sahnelerle süslenmiş bir diğer kilise yer almaktadır.Alt kata ait kilise, tek apsisli, haç planlı, haç kolları, beşik tonozludur. Merkezi kubbesi çökmüştür. Süsleme açısından direk ana kaya üzerine kırmızı asi boyası ile stilize hayvan, geometrik ve haç tasvirleri resmedilmiştir. Üst kattaki kilise ise tek apsisli ve beşik tonozludur. Ana apsisteki resimlerin dışında oldukça iyi korunmuş olan kilise siyah bir is tabakası ile kaplıydı. Kilise restorasyonu ve konservasyonu 1995 yılında yapıldıktan sonra bugünkü haline gelmiştir


Hacıbektaş


Avanos'a 45 km. uzaklıkta olan Hacıbektaş, Kırşehir yolu üzerindedir. Nevşehir'in ilçelerinden Hacıbektaş'ın eski ismi Sulucakarahöyük'tür. Kapadokya'daki din turizminin bir başka türünü, bu defa Hıristiyanlığı değil, Müslümanlığı ilgilendiren yönü vardır. Adından da anlaşılacağı üzere, Hacı Bektaş Veli'nin dergahının bulunduğu yer olması nedeniyle, Sulucakarahöyük olan adı Hacıbektaş'a çevrilmiştir. Her yıl 16-18 Ağustos tarihlerinde düzenlenen Hacıbektaş Alevi şenlikleri, oldukça ilgi görmekte ülkenin her yerinden gelen Aleviler, çeşitli sanatsal etkinliklere katılmaktadır. Hacı Bektaş Veli'nin dergahının bulunduğu mekan Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki eklerle bugünkü halini almış ve Cumhuriyet döneminde Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasıyla müze haline getirilmiştir. İçinde Hacı Bektaş-ı Veli ve Balım Sultan Türbeleri'nin bulunduğu külliyede; cami, çamaşırhane, hamam, aş evi, konuk evi ve çeşmeler yer alır. Müze olarak ziyarete açılan külliye birbiri ardına sıralanan üç avludan ibarettir:


Avlu (Nadar Avlusu)

Büyük, kemerli bir kapı ile avluya girilir. Hemen sağda 1902 yılında inşa edilmiş 'Üçler Çeşmesi" yer alır. Aynı avlu içinde çamaşırhane ve hamam da bulunmaktadır.

Avlu (Dergah Avlusu)

Buraya 'Üçler Kapısı 'olarak adlandırılan bir kapı vasıtasıyla girilir. Kapının hemen sağındaki Çeşme 1554 tarihinde yaptırılmıştır, 1875 yılında Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın kızı tarafından Mısır'dan gönderilen aslan heykelinin yerleştirilmesinden sonra 'Aslanlı Çeşme' adını almıştır. Bu avluda Osmanlı Sultanı II. Mahmut zamanında, 1834 yılında yaptırılan bir Cami, dergaha gelen misafir ve yolcuların karşılandığı Konuk Evi ve Aş Evi yer alır. Meydan Evi'nin bitişiğindeki Kiler Evi'nin alt katında dergahın kıymetli eşyaları ve yiyecekleri depo edilmiştir.

Avlu (Hazret Avlusu)

Altılar kapısından girilir. Girişte hasbahçe, sağ tarafta derviş ve baba mezarları bulunur. Karşı tarafta Selçuklu mimarisi özelliklerini arz eden ve Orhan Gazi zamanında yaptırılan Hacı Bektaş Veli Türbesi yer almaktadır. Türbeye Selçuklu motiflerinden oluşan mermer bir kapıdan girilmektedir. Hacı Bektaş'ın inzivaya çekildiği Çilehane ve Kırklar Meydanı bu bölümdedir. Hacı Bektaş'ın yeşil sandukalı türbesi, çeşitli şamdanlarla donatılmış, kalem işi süslemeler ve yazı motifleriyle süslenmiştir.

Hiç yorum yok: